İhlas varlığımız sabır katığımız oldu.

Bu sözü, kurucumuz Enver Ören Ağabey Türkiye Gazetesi’nin 18. Yılında yazmıştı. O gün ağabeyimizin satırlara döktüğü kelimeler ise şu şekildeydi.

“Bütün yoklara rağmen, önce yüce Allah’a, sonra milletimizin asalet ve kadirşinaslığına güvenerek işe başladık. Çünkü biz ayrı, farklı ve aykırı değil, doğrudan doğruya milletin kıymet hükümlerine bağlı, yani milletin kendisi olarak yola çıkmıştık.

Değerli okuyucularımız; birçoğumuzun da farkında olduğu gibi, takvimlerin 22 Nisan’ı gösterdiği bugün, gazeteniz Türkiye için manalı bir tarih. Zira bu tarih, kuruluş günümüzdür.

22 Nisan 1970’te tesis edilen gazetemiz, 22 Nisan 1987 tarihi olan şu güzel Çarşamba günü, 18 yaşına girmiş bulunuyor.

1970’li yıllar…

1968’lerde Türkiye’mize sıçratılan anarşi, sokağı, fabrikayı, üniversiteyi sarmış alev alev yakıyor ve yangın giderek büyüyor. Öyle ki, bir sene sonra 12 Mart muhtırası verilerek ordu, idareye müdahale edecektir.

İşte memleketin bir anarşi şokuna girdiği o şanssız 1970’li günlerde biz, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde asistanız. İhtisas için gittiğimiz İtalya’dan dönmüş, vatanımıza mensubu olduğumuz kürsüden ilim yolu ile hizmet vermek arzusundayız. Ama ne mümkün? Çünkü üniversite anarşi ve terörün bizatihi merkezi… Gençlik, kamplara bölünmüş, kılı kıpırdamadan birbirini öldürüyor, bombalar patlıyor, okumak ve okutmak isteyenlere fırsat verilmiyor. Üniversite duvarları orak-çekiç ve komünizmin nazariye ve tatbikatçılarının resimleri ile dolu. Silahlı, parkalı, sarkık bıyıklı ve sol yumruğu havada bir azınlık, üniversitenin, fabrikanın, meydanın fiilî hâkimi.

Hafızalarda taze olduğu için tafsilatına girmek istemediğimiz o tüyler ürpertici günlerde asistanlık ile hizmet yapamayacağımızı anladık.

Üniversiteden ayrılmamız ve birkaç arkadaşla anlaşarak basın yolu ile memleketimize hizmet vermeğe başlamamız için gazete çıkarmak birkaç haftalık bir müddete sığdı.

22 Nisan 1970’te Bâbıâli’de yeni bir gazete dünyaya gelirken, bu gazeteye omuz ve gönül veren biz gençlerin sayısı ancak, bir elin parmakları kadardı.

Ne var ki, diğer arkadaşlarımız da bizim gibi mesleğin yabancısı idi. Bu kadar da değil; paramız yoktu, kâğıdımız yoktu, mürettiphanemiz yoktu, matbaamız yoktu, kamyonlarımız yoktu, dağıtım şirketimiz yoktu, en fenası elemanımız yoktu.

“Bismillah” dediğimiz ilk gün radyodan şu ilanımız işitiliyordu:
“Hakikati söylemeyen Hakk’ın sillesini yer!”

Bu söz hamurumuzdaki maya oldu. Hakikati söyledik, hakikati söylüyoruz ve hakikati söyleyeceğiz. Çünkü biz, yoklarla çevrili olduğumuz, fakat ortada sadece sıcak bir hizmet idealinin bulunduğu o fakirlik günlerinden 236 bin tirajlı yüksek itibar ve güçlü ekonomisi olan bir gazeteye, herhangi bir yere dayanarak gelmedik…

Peki nasıl oldu?

Üç beş gencin bir araya gelerek başlattığı bu hareket, şu imrenilen çapa nasıl kavuştu? Zira, bu gazete babadan miras kalmadı, onu holdingler de çıkarmadı. Öyleyse işin sırrı nerede?

Hiçbir şeyi olmayan üç beş bin tirajlı gazeteden başlayarak dergileri, gazeteleri, tesisleri, dağıtım şirketi, bütün Türkiye’ye dağılmış 150’den fazla bürosu, yurt içi ve yurt dışı baskıları ile bir büyük işletme hâline gelmemizin altı ana sebebi vardır:

1- İhlâs, 2- Sabır, 3- Çalışmak, 4- Tevazu, 5- Ciddi gazetecilik, 6- Devletin yanında yer almak.

İHLÂS: Her söz, iş ve hareketi sırf Allah rızası için söylemek, yazmak ve yapmaktır. Bunu yaparken de içi ne ise, dışı da o olmak. Yazdığı başka, yaşadığı başka olmamak… İkiyüzlülükten şiddetle uzak durmak, kimseyi aldatmamak…

Vatan toprağımız ihlâsla yoğrulmuştur. Milletimiz ihlâslı olana seçer ve sahip çıkar. Ülkemizin vatandaşı, diplomalı olmasa da ariftir. Bu sebeple, şirketimizin ismini “İhlâs” koyduk ve bu prensip ve yaşama tarzından zerre inhiraf etmedik.Bir metre kâğıda muhtaç olduğumuz günlerde bile, ihlâsımıza gölge düşürmedik.

SABIR: Herkes bilir ki, gazetecilik her şeyin var olduğu şartlarda bile icrası zor bir meslektir. Biz ise, ülkenin yangın yerine döndüğü bir zamanda meydana atılmıştık ve bir şeyciğimiz yoktu. Yokluk ve sıkıntılar karşısında ihlâs varlığımız, sabır katığımız oldu. Yokluk ve zorluklar sebebi ile uykusuz kaldığımız gecelerde, baygınlıklar geçirdiğimiz gündüzlerde dahi “Sabrın sonu selamettir” değişmez hakikatine sımsıkı sarıldık.

ÇALIŞMAK: İki günü eşit geçen ziyandadır diyerek, çalışmayı teşvik ve çalışkanlığı takdir eden bir dinin mensuplarıyız. Bu yüzden amansız bir çalışma temposuna girdik. Gazetecilerin para kazanmadığı cümlenin malumudur. Onun için takvim yaptık, tebeşir imal ettik, defter sattık, ansiklopediler yayınladık, sağlık malzemeleri ithal ettik ve para kazandık.

Kazandığımız parayı, yeni makine ve tesislere harcadık, personelimize verdik. Mesela gazetemizi basan makinelerin bir kısmını kendimiz yaptık, personelin ev kirasını ödedik, okuyucularımıza bedava veya bedavaya yakın kitap ve ansiklopediler hediye ettik.

Tiraj ve tesirimizi, bir nüfuz ve suistimal vesilesi olarak kullanmadık. Haksız tek kuruşa dönüp bakmadık. Alın terini mukaddes bildik; kayaları kırarcasına zorlukları yara yara şimdilere geldik ve helal kazançlarımızla vergiler ödedik, takdirnameler aldık.

TEVAZU: Beş kuruşsuz olduğumuz kuruluş ve ilk çıkış yıllarında ne idiysek, bir büyük holding kudretine eren şirketin başındaki insan olarak, şimdi yine aynıyız. Güler yüz, tatlı dil, tevazu, yumuşaklık hücrelerimize işlemiştir.

O günlerde arkadaşlarımızla aynı masanın etrafında bir kardeş yakınlığı ve aile muhabbeti ile yemek yiyorduk; bugün de işçi, usta, musahhih, muhabir ve yazarlarımızla gazetemizin yemekhanesinde birlikte yemek yiyoruz.

Korkularak gösterilen sahte saygılar yerine, samimi sevgiler tercih ettik. Bizim bu tercihimiz, arkadaşlarımızın saygılarını devam ettirmelerine sebep oldu.

‘Türkiye Gazetesi Yayın Topluluğu’nu, çalışan her arkadaşın, hatta milletimizin bir malı olarak gördüğümüz için, hamdolsun sonradan görme basitliğine düşmedik.

CİDDİ GAZETECİLİK: İman, ahlak ve örfümüze aykırı ve insanları küçük düşürecek hiçbir yayını yapmadık ve yapmayacağız.

Haberlerde tarafsız, yorumlarda yol gösterici olmaya çalıştık. Bundan sonra da aynı prensibi titizlikle koruyacağız.

Müstehcen neşriyatla geçen günlerin, basın adına şanssız bir devre olduğuna inanıyoruz. Bazı gazete ve dergilerin, uzak olmayan bir gelecekte, bundan kurtulacaklarına inanıyoruz.

Aile, üzerine titrediğimiz bir aziz müessesedir. Ailenin, bin yıllık mükemmelleşmiş hâlinin devamı için onu yıpratıcı, onu zaafa uğratıcı her hareketten uzak durduk ve ona zarar veren yayınlara karşı çıktık. Bu sebeple gazetemiz, “aile gazetesi”dir.

DEVLETİN YANINDA YER ALMAK: Bugüne kadar devleti küçük düşürecek, devletin yüksek menfaatlerine ziyan verecek tek satır neşriyatımız olmadı ve olmayacaktır.

Hükûmetlerle devleti birbirine karıştırmamak gerekir. Siyasi iktidarlar değişebilir, ama devlet süreklidir. Devlet, aziz milletimizin ortak ve tek çatısıdır.

Biz, 17 yıllık yayınımızda devlet ve milleti birbirine kaynaştırmaya çalıştık ve bu yüzden maalesef ağır ve asılsız iftiralara uğradık. Türk milleti, her köşedeki insanı ile bütün ve azizdir. Millet, aileden sonra ikinci içtimai temel varlığımızdır. Dejenere olmaması icap eder.

Hiçbir hükûmetin yayın organı olmadık ve olmayacağız. Devlet ve milletin yüksek menfaatleri uğruna hükûmetleri, haklı ve isabetli uygulamalarda parti kimliğine bakmadan destekledik ve destekleyeceğiz. Ancak yanlış ve bozuk icraatlarını da gözyaşlarına bakmadan tenkit edecek, çarelerini de göstererek gerçekleri söyleyeceğiz.

Bugün artık teleksler, telefakslar, matbaalar, renk ayırım makinaları, bilgisayarlar, İstanbul’dan başka Ankara, İzmir, Adana, Erzurum, Almanya baskıları ve birçok güzel imkâna ve birbirinden seçkin kadrolara sahibiz. Başlangıçtaki sıkıntılı günlerimizi anlatırken azlığından bahsettiğimiz yetişmiş insan sayısı, zaman içinde şükranla ifade edeceğimiz ölçülere varmıştır.

Bütün bunlara, yukarıdaki prensiplerle kavuştuk. Gelecek zamanlarda da değişmeyecek ve gazetemizin daha da büyümesi için durmadan çalışacağız. Hedefimiz daha dolgun ve tatmin edici muhteva ve daha yüksek satıştır.

Gazetemiz şimdi 18 yaşında… Bu yaştaki bir gencin heyecanı ile inşallah öncü ve taklit edilen yeni yayınlar yapacağız.

Mükemmel değiliz. Mükemmel olmak kolay değil. Ne var ki, dünden ve çok iyi ve çok öndeyiz. Fakat haber, röportaj, makale, fıkra, araştırma ve bütün çalışmalarda hedefimiz mükemmele yaklaşmaktır.

Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığımız başarımızın mühim bir sebebi de, siz değerli okuyucularımızın takdir, teşvik ve destekleri olmuştur. Kıymetli okuyucularımıza şükranlarımız arz ediyor, her zaman sizlerle beraber olacağımıza inanıyoruz.

Selam ve saygılarımla…”